Dünden Bugüne Kahve
Kahvenin anavatanı ve keşfi:
Kahvenin ana vatanı Afrika kıtasıdır. Kahve bitkisinin doğal olarak yetiştiği bölge Güney Etiyopya’nın (Habeşistan) yüksek yaylalarıdır. Kahvenin Etiyopya’dan sonraki ikinci durağı Yemen’dir. Sonrasında Arabistan yarımadasının iç kesimlerine yayılmış, Nil vadisine ulaşmış buradan da Kahire’ye uzanmıştır. Kahire’yi Mekke ve Medine’ye bağlayan hac yolu ve diğer güzergâh olan Şam üzerinden Hicaz bağlantısı kuran Osmanlı kervan yoluyla İstanbul başta olmak üzere Anadolu ve Avrupa kıtasına yayılmıştır.
Kahvenin keşfi hakkında çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan biri “Kaudi” adlı bir keçi çobanının hikayesidir. Kaudi keçilerinin bazı geceler çok hareketli olduklarını ve uyuyamadıklarını fark eder. Bu duruma neyin sebep olduğunu bulmak için çok kafa yorar fakat bir sonuca varamaz. Bunun üzerine kafasını kurcalayan meseleyi bölgenin hatırlı bir bilgesine açar. Bilge ona keçilerdeki bu değişikliğin yedikleri bir besinden kaynaklanabileceğini söyler. Çoban keçileri dikkatlice gözlemleyince bu değişikliğin yedikleri bir ağacın meyvesinden kaynaklandığını tespit eder. Bu kahve ağacıdır ve keçileri coşturan da meyvesinin içindeki kahve çekirdekleridir…
Kahvenin yiyecekten içeceğe dönüşmesi: Güney Etiyopya’nın yaylaları kahve bitkisinin doğal olarak yetiştiği bölgedir. Yerli halk tarafından kahve çekirdekleri ezilip un haline getirilerek bir çeşit ekmek yapılır. Besleyici ve tok tutucu özelliğinden ötürü kahve kabile halkının günlük gıdaları arasında yer alır. Ayrıca kahvenin taneleri çiğnenerek de tüketilir. Kahve zamanla kaynatılarak içilmeye başlanınca yiyecekten içeceğe dönüşür. 15 yüzyıl başlarında kahvenin dervişler tarafından içilmesi alışkanlık haline gelir. Özellikle kahvenin içerdiği kafein maddesi uykuyu gidererek zihni uyanık tuttuğundan kahve tasavvuf kültürü içinde kendine sağlam bir yer edinir. Böylece tekke merkezli bir yaygınlık ağı kuran kahve dervişler ve hacılar tarafından günlük hayata katılarak halkla da buluşturulur. Çoğunlukla 16 yüzyıl kahvenin kendi alışkanlık coğrafyasını çizdiği dönem olarak kabul edilir (1)
Kahvenin tarihsel yolculuğu ve ticareti:
Kahvenin yiyecekten içeceğe dönüşme serüveni zamanla onu dünya çapında bir şöhrete ulaştırır. Kahve ağacının Yemende ekiminin ve tüketiminin yaygınlaştığı dönem Osmanlı İmparatorluğunun parlak çağına karşılık gelir. Mekke’de ulema tepkisine yol açan kahve aynı dönemde Kahire’de ilgi odağı haline gelir (2)
Türklerin Yemen’i fethetmesi ile birlikte Kahve Osmanlı İmparatorluğunun başlıca içeceğine dönüşür. Kahvenin Avrupa’ya tanıtılması ve taşınması ise Türkler aracılığıyla olur. Bilhassa Türkler Viyana kuşatmasında bozguna uğrayınca savaş alanında bıraktıkları kahve çuvallarına, Polonya asıllı Kolschitsky el koyar.
Öncesinde İstanbul’da da bir kahvehanesi bulunan Kolschitsky edindiği tecrübeden yararlanarak Viyana’da bir kahvehane açar. Diğer yandan kuşatma sırasında bir fırıncı da Türklerden “ay çöreği” yapmasını öğrenir. Böylece kahvenin yanına ayçöreği de eklenince Avusturya’da kahve ve ayçöreği şöhret kazanır.
Keyif verici bu içecek aynı zamanda hızla gelişen bir ticaret nesnesine dönüşür. Öyle ki 17-18 yüzyıllarda kahve ticareti Avrupa’daki siyasi dengeleri belirlemede önemli bir rol oynamaya başlar. İngiliz, Fransız ve Hollandalı şirketlerin birbiriyle kıyasıya rekabet etmesine yol açar. Bu rekabet İstanbul’un kahve ticaretine önemli bir darbe vurur. Diğer yandan hızla kıtalara yayılan kahve gittiği her yerde kahve kültürünün doğmasına yol açar. İstanbul’un günlük hayatına kahve kültürü 16.yüzyılın ilk yarısında girer. Önce saraylarda, sonra ilmiye konaklarında ve tekkelerde ardından peşpeşe açılan “kahvehaneler” aracılığıyla halk arasında sıkça aranan bir içecek olur (3)
Kahveyi Avrupa’ya tanıtan ilk bilimsel kaynak olarak Alphinus’un 1592 yılında yayınladığı “De Plantis Aegypti Liber” adlı eseri kabul edilir. Avrupa’da kahve içme alışkanlığının yerleştiği merkez olarak Venedik görülür. 1645 yılına doğru kahve buradan tüm İtalya’ya dağılır. Aynı zaman zarfında kahve Marsilya ve Lyon’dan başlayarak tüm Fransa’yı da hızla kuşatmaya başlar. 1669 yılında Türk elçisi Süleyman Ağa tarafından kahve Paris sosyetesine tanıtılır (4) Kahve 1650 yılında İngiliz aristokratları tarafından da beğeniyle karşılanır ve sonrasında halkın gündelik yaşamına da yerleşir.
Hububatın ardından en fazla tüketilen madde olduğundan kahve ticareti en karlı yatırımların başında gelir. Ahmed Mithad Efendi de 1901 yılına ait bir yazısı ile kahve ticaretinin geliştirilmesine vurgu yapar;
“Kahve içmek Türklere özgü bir meziyettir. Ruslar ve İngilizler çayı, Almanlar birayı ihraç etmektedirler, o halde bizim de kahveyi ihraç edebilecek düzeye çıkmamız gerekir”
Genellikle 18.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Güney Amerika kıtasında da yetiştirilen kahve ağacı neticesinde gerek Osmanlı İmparatorluğunda gerekse Avrupa kıtasında Brezilya kahvesi revaçta olmaya başlamıştır. Günümüzde Brezilya en büyük kahve üreticisinden biri konumundadır.
Kahve kaçakçılığı ve sahtekarlığı:
Kahvenin dünya piyasalarına hızla egemen olması beraberinde kahve kaçakçılığı ve sahteciliği sorununa yol açar. İstanbul’daki tahmisçileri denetleyen yeniçeriler rüşvet aldıklarından kahve sahteciliğine göz yumarlar. Alınan karar ve önlemler, verilen cezalar sahte kahve ticaretini kesin olarak engelleyemediğinden kahve sahteciliği İmparatorluk döneminden Cumhuriyet dönemine de sirayet eder. Günümüzde de devam eder…
Saf kahvenin içine en çok katılan maddeler nohut, nişasta, un, öğütülmüş fındık kabuğudur. Hatta çok acı olan hindiba kökü bile kullanılır. Amerikalı ve Avrupalı imalatçılar nişasta, zamk ve aromatik maddeleri karıştırarak elde ettikleri karışımı, kahve çekirdeği şeklinde yuvaları bulunan kalıplara dökerek sahte kahve üretirler. Maalesef bugün içtiğimiz kahvelerin de çoğu saf olmaktan uzaktır.
Kahve ağacının özellikleri: