Kahve ve Tütün Tiryakiliği
“İki nesne harab etti cihanı,
Biri Yemen’in kahvesi, diğeri Rum’un duhanı” (1)
İlk kahve tiryakileri tasavvuf çevrelerinde oluşmuştur. Kahvenin zihin açıcı ve uyku giderici özelliğinden ötürü dervişler uzun süren zikir meclislerinde kahve içerek zinde kalmışlardır.
Tiryakilerin kendi damak zevklerine hitap edecek şekilde harmanlanan kahve içme alışkanlıkları vardır. Kahveyi harmanlamak başlı başına bir sanattır. Bu nedenle tiryakiler çekirdek kahvelerini güven duydukları tahmisçilerden alır, kavrulmasından çekilmesine ve pişirilmesine kadar bütün aşamaları ya evde kendileri yapar ya da işin ehline yaptırırlar.
Esas olan tiryakinin kendi kahvesini kendisinin pişirmesidir. Bu her zaman mümkün olamadığında tiryaki kahvesini marifetli bir elden veya alıştığı mekânda içmeyi yeğler. Eskiler sade kahve içmeyeni kahve tiryakisi olarak kabul etmezler.
Koku hafızası güçlü olanlar her şeyin kokuyla başladığını bilirler. Kahve kokusu etrafa yayıldığında tiryakiyi peşi sıra sürükler. Tiryaki kahve içmekten aldığı hazzı ve doyumu kendine has bir şekilde formüle eder;
“Bir yudum kahve= bir şişe serum”
Kahveyi ister yalnız için ister biriyle birlikte için o güçlü serum etkisi kanınıza karıştığında bambaşka evrenlerle bağlantı kurarsınız.
Dünyada en fazla rağbet gören içecek kahvedir. Her ne kadar farklı usullerde hazırlansa da hangi coğrafyaya ayak basarsanız basın sizi ilk olarak kahve selamlar. Mis gibi kokusu ve eşsiz tadıyla sizi sarıp sarmalar. Tartışmasız kahve evrenseldir…
Kuru Kahveci Mehmet Efendi ve Mahdumlarının özdeyişi bu değeri tescil eder;
“Türk Kahvesi Türklerin Dünyaya Hediyesidir” (2)
Kahvenin dostlukları pekiştirici ve muhabbeti güçlendirici etkisi yüksektir. Maharetle pişirilen ve kâğıt gibi incecik porselen fincanlarda size sunulan Türk kahvesi bir şaheserdir.
Türkler misafirlerine kahve ikram ederler. Çünkü kahve dostluk nişanesidir. Bu konuda dilimize yerleşmiş bir deyiş mevcuttur;
“Gönül ne kahve ister ne kahvehane,
Gönül sohbet ister kahve bahane” (3)